13 Temmuz 2013 Cumartesi

Cyrano de Bergerac

12 Nisan 2013.

Ankara, Cüneyt Gökçer Sahnesi'ne ilk gidişim. İlk defa böylesi bir oyun izleyişim, ilk defa bir ekibe böylesi hayranlık duyup gözlerim yaşlar içinde, avuç içlerim acıyıncaya kadar ayakta onları alkışlayışım. Çok zaman geçmemiş üzerinden evet, ama o günün her anı aklımda. İlerde unutursam diye buraya da yazıyorum ki, hafızamdan silinse bile, buralarda bir yerlerde mutlaka bir iz kalsın, eğer denk gelirsem kalbim yine o günkü gibi atsın. Bir de, özellikle bahsetmek istediğim fazlaca sahne vardı ama büyüyü bozmamak için sadece hissettiklerimi anlatmaya çalışacağım. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra içinizde o muhteşem ekibi izlemek için bir şeyler uyanır.
Biletleri annesi almıştı, gelir misin dedi arkadaşım, gelirim tabi, seve seve dedim. Cüneyt Gökçer Sahnesi'ne ya da Ümitköy'e hiç yolum düşmemişti, sonra zaten Ekim'de kalacaktık. Saat geldi, evden çıktık. Çıkarken biletlerimizi kontrol etmemiz, çantamıza yerleştirmemiz, geç kalacağız korkumuz, bina önünde arabadan inmemizle son buldu. Oradaydı işte: Devlet Tiyatroları'nın en çok merak ettiğim oyunlarından birini izlememe dakikalar kalmıştı. İçeri girdik.
Girişte, müzik yapan oyuncularla karşılaşıyorsunuz önce. Melodi hep kulağınızda. Konuşuyorlar hatta içeri giren seyirciyle, bir bütün oluyorsunuz ilk andan. Bize fazla biletimiz var mı diye sormuştu bir oyuncu, dilimiz tutulup sadece hayır diyebilmiştik. Sonra görevlilere biletlerimizi gösterdik ve salondaki yerimizi aldık. C sırasından, 7 ve 9 numaralı koltuklar. Salon karardı ve perde!
Müzikle giriyor oyuncular sahneye, evet evet, hani içeri girince duyulan o müzikle. Sokağın sakinleri, kısacası dışarıda gördüğünüz herkes geliyor. Dekor, kostümler diyorum. Tek kelime edemiyorum, çünkü büyülenmiş gibi sadece yüzümde kulaklarıma varan bir gülümsemeyle sahneye odaklanmışım. Konuşmalar ilerliyor, sahnedeki herkes Cyrano nerde merak ediyor. Tam seyirci de nerde bu adam derken, geliyor Cyrano. O koca burnuyla, korkusuz, mağrur... Nedendir bilinmez, o an benimsiyorum onu. Nasıl da içten, nasıl da bizden diyorum. Durukan Ordu diyor Ekim, "Rabb Şeytan'a Dedi Ki" adlı oyunda da izlemiş. Ben o sırada Ankara'da yaşamıyordum tabi.
Christian var sahnede, yakışıklı mı yakışıklı bir soylu. Sürekli, Cyrano'ya meydan okuma halinde. Esas burnu kalkık o diyorum kendi kendime. Sonradan işler tersine dönüyor tabi. İlerliyor oyun, her perdede biraz daha seviyorsunuz Cyrano'yu. Ragueneau, pasta evi, askerler, mektuplar, İspanyollar, arada söylenen şarkılar. Verilen ara, devam edilen sahne. Allah'ım diyorum, böyle bir dekor olamaz. Hele bu kostümler. Kesinlikle rüyadayım. Hele ki İstemem Eksik Olsun tiradı. Tamam diyorum, evet, ben de sonunda kendi oyunumu buldum. Cyrano, tam anlamıyla bir aşık. Yazdığı mektuplar, çevresindeki insanlara sergilediği kendinden emin tavırlar; ama konu sevdiği kadın olunca sadece burnu yüzünden ondan vazgeçişi. Hatta Roxanne'nin sevdiği adamla yakınlaşması için ona yardım etmesi. Tahmin etmişsinizdir, Christian'ı seviyor Roxanne. Sonra, sonra savaş çıkıyor ve aşıklar ayrılıyor. Bu sırada yazılan mektuplar var, dünyanın en güzel mektupları. Sözde Christian yazıp Roxanne'ye gönderiyor. Aslında bütün kelimeler Cyrano'nun. Kelimelerin de, sevginin de ustası o. Ah o burnu diyorum içimden, o da "Ah burnum..." diyor sahnede.
Beklenmedik bir şey oluyor sonra, perde kapanırken içten içten bağırıyor Cyrano:
"İki öcüm var bırakmam yetim, biri Christian diğeri ölen saadetim."
Sonrası mı, 3 saat 5 dakika doluyor, oyun bitiyor. Ekip sahneye geliyor son kez, ayakta alkışlıyoruz. Sonundan mıdır, yoksa başından beri tuttuğum için midir bilmem,  gözlerimden yaşlar boşalıyor benim. Bir yandan alkışlıyor, bir yandan kendimi sakinleştiriyorum. Hayatım boyunca böyle bir şey yaşamamıştım, bu da oldu, ilk defa bir oyun sonrası hüngür hüngür ağladım diyorum. Garip gelirdi önceden, böyle herkesin içinde de ağlanır mıymış ya derdim. Ağlanıyormuş. Salondan çıkıp eve gidiyoruz. Sonra sabah oluyor, okula dönüyorum. Aklımda, fikrimde Cyrano.
Ve o günden beri, mutlaka ama mutlaka her konuşmamızda en az bir defa geçiyor Cyrano'nun ve Durukan Ordu'nun adı. Sonra öğreniyoruz ki, bölümden bir hocamız Durukan Ordu'yu sezonun en iyi erkek oyuncusu seçen TEB Ankara Temsilciliği jüri üyesiymiş. O an nasıl mutlu olduk, inanın anlatamam.
İyi ki diyorum, iyi ki hayır gelemem dememiş, gitmişim Cüneyt Gökçer Sahnesi'ne. İyi ki bu büyüye kapılmışım. Çünkü ben ne zaman  12 Nisan 2013 gününü, bu oyuna verilen emeği düşünsem kalbim çarpıyor, içim kıpır kıpır oluyor.

Teşekkürler Devlet Tiyatroları.
Teşekkürler Ekim.




http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-cryano-de-bergerac.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder